23 Nisan 2010 Cuma

Chuck Vs. The Other Guy

Depresyondan bildiriyorum. Günlerdir en çok çaba sarfettiğim şey bu post olacak.
Bölüm Chuck'ın önceki bölümden kalma freak-out vaziyetiyle başlar. İlk gittiği kişi Casey'dir. Colonel Sanders isminin neden komik olduğunu aynı isimli amcanın bilmem kaç yaşından sonra kfc tavuklarının sos karışımını keşfedip paraya para dememeye başlayan insan olduğunu öğrenince anlıyoruz.
Bize 759 kere filan izlettikten sonra, görüntüleri izleme sırası Sarah'da. Yalnız kadını bir tek ben mi Demet Evgar'a benzetiyorum?
"I killed your wife."
Aman hemen de bi sarılın.
Chuck'ı yine göt gibi ortada bırakmayı başardı Sarah.
"And the tank, the tank. Cancel the tank." Sevdiği kızı kurtarmaya orduyla gitmiş adam resmen.
"Thank you for saving me. I appreciated the tank." Bak ya, bi de dalga geçer gibi.
Shaw Sarah'ya hala bir ekip miyiz diye sorar Sarah evet der, Chuck bir darbe daha yer: "Great, everyone's back together again."
Morgan ajan oldum diye işi bırakıyor. Ama ne duygusal bi bırakma. Bedenini satmayacaksın değil mi sorusu da arada kaynayan bir bombaydı.
Beckman da bir darbe indirir Chuck'a. Shaw sen gibi değil, tam bir profesyonel. O yüzden ikisi DC'ye geliyor sen Burbank'te kalıyorsun diye.
Morgan: Enjoy my old life.
Casey: You too.
Viski-Guitar Hero kombosu.
Morgan kafasında intersect olan bir arkadaşa kafa tuttuğunun farkında değil. Pretty in pink'ten yanlış quote'lar aktarsa da.
Şu bölümde en sevdiğim sahne ve en sevdiğim replik bu işte. Sonunda kavuşmalarından ya da Chuck'ın Sarah'yı Shaw gibi bi herifi ortadan kaldırarak kurtarmasında daha çok etkiliyor bu sahne beni. Basit bir "No, it isn't" cümlesi. Efkarlandım bak yazarken bile. It is ok değil işte, değil.
"Sarah do you love me?" Viskinin gazıyla da olsa böyle bir soruyu sorabilme cesaretinden ötürü Chuck'ı alnından öpmek istedim o an.
"Yes." Basit bir kelimenin tüm karanlıkları aydınlatabilmesi muhteşem değil mi, aslında hepimiz böyle kelimelere ihtiyaç duyarız ama her zaman gelmez işte onlar.
"You're still my Chuck." Üstüne muhteşem Chuck gülümsemesi.
"mission" lafını duyar duymaz ortama dalan Morgan'ın ilk görevi Chuck'ı ayıltmak.
Chuck'ın kızsı çığlıklarını uzun zamandır duymamıştık. İyi oldu bu asansör olayı.
Az önceki halinin aksine son derece cool: "Hi, welcome to the party."
Shaw'ın planı kusursuz işlemiştir...
Lakin Morgan faktörünü hesaba katmamıştır besbelli.
Aboo, Chuck Beckman'ı fena kızdırdı bu sefer uykusundan uyandırıp. Morgan'ın konuşmaya başlayamaması da kopartıcıydı: "Sir, ma'am, what am i doing?"
"No, there is another." Bir Star Wars göndermesi ancak bu kadar yerine otururdu.
da, another da buy morelulaştırdıklarımızdan olmuş. Bitki çayı filan içen robdöşambrlı bi amcaya dönüşmüş baksana.
Sarah'yı hiç bu kadar savunmasız görmemiştik. İç burkucu.
Bir anda ortaya çıkması yetmezmiş gibi "i read your file" diyerek karizmayı tavan yaptı.
Shaw Sarah'ya nasıl kinlendiyse giderayak yine götürecekti kızı puşt. Bu sahne biraz e höh dedirtti ama olsun.
Casey'nin dönüşü muhteşem oldu. Crown Victoria üstüne Morgan Grimes.
"Aye aye captain" dedi ya koskoca generale. Sponge Bob gibi adamsın Morgan.
"You saved me?" Çok sempatik bakıyorsun Sarah eyvallah. Ama şimdi bu ikiyüzlülük değil de nedir. Konuyla ilgili ekşi sözlükte süper bir entry yazılmış. Ben daha iyi ifade edemem:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=18700359
General Beckman kapaklara doyamadı bu bölümde. Suratına bilgisayar da kapattılar sevişecez diye.
"Shut up and kiss me", converse ile yatağa girmek ve 5. bölümdeki Eyfel Kulesi görüntüsünün aynısı. Seine, köprü, cedez le passage, café derken gerçekten Paris'te çektiklerini düşünecektim son Paris görüntüsü olmayaydı.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

süper capturelar herzmnki gibi,tekrar izlemiş gibi oldum.şu 2 hafta içinde iyi idare etti bizi ama beklediğimize değmiş şahsen yeni bölümü izleyenler bilirler:))